Yasal Uyarı

Bu site, ALS hastalığı ile ilgili haber ve bilgilendirme sitesidir. Tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavi yerine geçmez. Tıbbi bir durumla ilgili sorularınız için her zaman doktorunuzla görüşün. Dr. Alper Kaya

21 Ocak 2018 Pazar

2018 yılı Evde Bakım aylığı

Sosyal güvencesi olanlar için:

Evde Bakım Parası almak için bakıma muhtaç durumdaki engelli bireyin rapor oranının en az yüzde 50 olması ve hane içinde kişi başı gelirin ise 967 TL yi geçmemesi gerekmekte. Bu şartları taşıyanların Evde bakım parası almaları için başvuruları bulundukları illerdeki Aile ve sosyal politikalar bakanlığı il müdürlüklerine yapmaları gerekmektedir.

2018 yılında Evde bakım aylığı aylık 1085 TL olarak ödenecektir.

Sosyal güvencesi olmayanlar için:

2018 YILI ÜÇ AYLIK 2022 MAAŞI ALMA ŞARTLARI VE ALINACAK MAAŞ TUTARLARI

2022 Sayılı yasa kapsamında muhtaç, güçsüz ve bakıma muhtaç engelli yurttaşlar ve 65 yaşını geçmiş hiçbir sosyal güvencesi olmayan 65 yaş üstü kişilere ödenen 4 farklı maaş türü vardır. Bunlar:
YAŞLILIK AYLIĞI
18 YAŞ ALTI ENGELLİ YAKINI AYLIĞI
RAPOR ORANI %40-69 ARASI ENGELLİ AYLIĞI
RAPOR ORANI %70 VE ÜSTÜ BAKIMA MUHTAÇ AYLIĞI

Şartlar, koşullar

2022 Maaşı alacak kişinin rapor oranının en az %40 olması maaşı alacak engelli yurttaşın hiçbir sosyal güvenlik kurumuna (SSK, BAĞKUR, EMEKLİ SANDIĞI) tabi olmaması ve hane içinde kişi başı gelirin 483 TL yi geçmemesi şart aranmaktadır.

ALINACAK TUTARLAR
65 Yaş üstü yaşlılık aylığı: 797,37 TL
18 Yaş altı engelli yakını aylığı: 1.197,45 TL
Rapor oranı %70 üstü olan bakıma muhtaç engelli aylığı: 1.796,17 TL
Sağlık raporu %40-69 arası engelli aylığı: 1.197,45 TL

Hasta deneyimleri:
Rapor verebilen araştırma hastanesinden ağır özürlü bakıma muhtaç ibareli bir rapor aldıktan sonra bakıcının nüfus cüzdan fotokopisi, hastanın nüfus cüzdan fotokopisi, hanede yaşayanların sayısını gösteren aile tablosu hastanın 4 adet fotoğrafı, ve hanede yaşayan bütün gelir sahibi olanların gelir belgesi ile birlikte ilçemizin aile ve sosyal hizmet merkezine başvuru yapıyorsunuz. Sıraya koyuyorlar. Hakkınızda ve hane halkı hakkında mali bir araştırmayı da kendileri yapıyor. Sıranız geldiğinde eve hastayı, bakıcıyı ve ev durumunu görmek üzere ziyarete geliyorlar. Sonucu bakanlığa gönderip onaylandıktan sonra bakıcıya ziraat bankasında hesap açmasını söyleyip hesap cüzdanının fotokopisini istiyorlar. Ondan sonra ilk ay tam yatmada bile sonraki aylarda şimdiki miktarı 1179 tl ödüyor devletimiz (16 Ekim 2018)

20 Ocak 2018 Cumartesi

İrlanda'da bir hastanın Multidisipliner ALS Kliniğine yolculuğu

Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) tedavisinde multidisipliner yaklaşımın,  mevcut bakıma göre  hastalara daha üstün bir bakım sağladığı, gelişmiş bakım kalitesinin  yaşam kalitesini yükselttiği ve sağkalımın daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Uzman disiplinler arası tedaviye erişim ALS'li hastalar için bir standart olmalıdır.

Bu analiz, bir hastanın semptom başlangıcından sağlık hizmetlerine ilk katılımı ve Dublin'deki bir Çok Disiplinli ALS Kliniğine ilk ziyarete kadar olan yolculuğunu araştırıyor.
İlk semptomdan teşhise kadar geçen süre ortalama 16 ay, ilk belirtilerden Multidisipliner ALS kliniğine varışa kadar ortalama 19 ay olarak bulundu.   Hastaların çoğunluğu bir pratisyen hekim tarafından ve daha sonra nöroloji servisleri tarafından görüldü. İlk Klinik ziyaretlerinden önce  genel sağlık hizmetleri kapsamında ortalama 4.8  başvuru yapıldığı tespit edildi.
Multidisipliner bir ekiple yapılan uygulama hastaların ve ailelerinin hizmet kullanımı ve yaşam kalitesini etkiler. Uzman servislere  sevk zincirinde süreci geciktiren engellerin bulunduğunu gösterdik.

 Kaynak: Patient journey to a specialist amyotrophic lateral sclerosis multidisciplinary clinic: an exploratory study


Beslenme ve ALS

Belirli gıdalar ve besinlerin, amyotrofik lateral skleroz (ALS) için risk faktörleri veya koruyucu faktörler olabileceği araştırıldı.

İtalya'da 212 ALS hastası ve 212 sağlıklı bireyde yapılan çalışmada çeşitli besinlerin ALS hastalığı oluşmasında risk veya koruyucu etkisi araştırıldı. Ekmek, çiğ sebze, kahve, çay ve turunçgil meyvelerinin ALS riskini azalttığı görüldü.

Buna karşın, kırmızı et, domuz eti ve işlenmiş et ile beslenenlerde ALS hastalığı  için bir risk artışı gözlendi.  Toplam protein , hayvansal protein, sodyum, çinko,  Klor ve glutamik asit ise riski arttırdığı gözlendi.

Bazı gıdaların ALS için risk faktörü , bazılarının ise veya koruyucu etkisi olabilir.

Kaynak
http://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/21678421.2017.1418002


14 Ocak 2018 Pazar

Falun Dafa olayı: ALS Hastalığından Kurtulan Bir Kişinin Hikâyesi

Bay Wang Zhiyuan, 1983 yılında ALS teşhisi aldığını, doktor olan eşi ile Amerika'ya yerleştiğini, iş bulup çalıştığını, eşinin de Harvard Tıp Fakültesinde iş bulduğunu anlatarak başlıyor. Hikaye devam ediyor: "Daha sonra  bir arkadaşı Bay Wang’a Falun Gong’dan bahsetti. Bu noktada, Bay Wang hayatını uzatabilecek her şeyi denemeye istekliydi. 1998 yılının Şubat ayında Boston’daki Massachusetts Teknoloji Üniversitesinde (MIT) uygulamayı öğrendi."
Üç ay içinde, -modern tıbbın hala hiçbir açıklama bulamadığı bir mucize gerçekleşti ve- ALS hastalığından tamamen kurtuldu. 

Doğal olarak insan çaresiz bir hastalıkla mücadele ederken etkileniyor ancak sorgulamadan da yapamıyor.

1- Birisi size şöyle deseydi inanır mısınız? 
O, “Kitabı yedinci kez okurken, başıma harika bir şey geldi.” dedi.
O, “Zhuan Falun kitabını her açtığımda sayfalardan kitabı okudukça daha da kırmızı olan bir ışık yayıldı. Renk kızgın kömür gibi kıpkırmızıydı. Ve bazen kelimeler altın bir ışık gibi parlıyordu. Ben Zhuan Falun kitabının gerçekten cennetsel bir kitap olduğunu anladım.” diye anlattı.
2- Aşağıdaki paragraftan ne sonuç çıkarırsınız? 
1998 yılının Eylül ayı başında, Çin Devlet Genel Spor İdaresi, Changchun’daki Falun Gong uygulayıcılarına yönelik bir anket düzenledi. 12,553 Falun Gong uygulayıcısı arasında, %77.5’u uygulama sayesinde tamamen iyileşti yâda temel olarak iyileşti; %20.4’ünün sağlığına kavuştu. Falun Dafa uygulamasında tedavi ve sağlık üzerinde iyileşme elde edenlerin oranı ise 97.9 olarak tespit edildi. Kişi başına yıllık sağlık giderlerinde sağlanan ortalama tasarruf 1,700 yuan¹’den fazla olduğu belirlendi.
3- Çin, dünyaya herşeyi satıyor. Bu tedaviyi satın alan ve iyileşen kaç ALS hastası vardır? Dünyada 450.000 civarında ALS hastası olduğunu kabul edersek, neden ikinci bir mucizevi iyileşme duymuyoruz?

ALS yi bir yana bırakalım, Alzheimer, Parkinson, Huntington gibi hastalıklardan bu cennetsel kitabı okuyup da iyileşen var mı? Belki de Alzheimer hastaları iyi oldu da hatırlamıyor olabilir:)

http://tr.clearharmony.net/articles/a114009-ALS-Hastaligindan-Kurtulan-Bir-Kisinin-Hikayesi.html

5 Ocak 2018 Cuma

Lyme konusunda Umut tacirliği yapılıyor

[Haber görseli]
























Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Önder Ergönül, ‘Borrelia burgdorferi’ taşıyan kenelerin ısırmasıyla ortaya çıkan lyme hastalığına ilişkin “umut tacirliği” yapıldığını belirterek Sağlık Bakanlığı’na çağrıda bulundu. Ergönül, “Ülkemizde ve dünyada bu konuda uzman olmayan, hatta doktor bile olmayan bazı kişiler multipl skleroz (MS), amyotrofik lateral skleroz (ALS) gibi bazı hastalıkların nedeninin Lyme olduğunu iddia etmekte ve antibiyotik tedavisi ile bu hastalıkları tedavi edilebileceğini söylemektedirler. İnsanlar binlerce dolar ödeyerek ya yurtdışına tedaviye gidiyorlar ya da bu işi yaptığını iddia eden kişilere başvuruyorlar. Hem iyileşme olmuyor, hem gereksiz antibiyotik tedavisi alınıyor, hem de almaları gereken tedavilerinden geri kalıyorlar” dedi.

Kalbi de etkileyebilir

Aynı zamanda Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİ- MİK) Derneği’nin de yönetim kurulu üyesi olan Prof. Ergönül, bu konuda hastaları ve hasta yakınlarını uyardı. Son 20 yıldır İstanbul’da görülen lyme vaka sayısının 10’u geçmeyeceğini anımsatan Ergönül “Lyme, Borrelia burgdorferi adlı bakteriyi taşıyan kenelerin insanları ısırmasıyla ortaya çıkabilen ve ülkemizde de nadir görülen bir hastalık” dedi. Hastalığın yüzde 80-90’ının deride gözle görülen kızarıklıklar ve kabarıklar, ilerleyen aşamalarda ise kalp, sinir sistemi ve derinin etkilenmesiyle ilgili belirtilerle kendini gösterdiğini, tedavisinin de "olduğunu kaydeden Ergönül, şöyle devam etti: “Hastalık ilk aşamada saptandığında 2-3 haftalık antibiyotik tedavisi ile iyileşebiliyor. Eğer tedavi edilmezse aylar içinde eklem ağrıları, eklem sorunları, artit bulguları olabiliyor. Yine tedavi edilmezse kalp bulguları ortaya çıkabiliyor. Hâlâ tedavi edilmezse, bir sonraki aşamada nörolojik ve daha ileri deri bulguları oluşabiliyor.” Belirtilerin gözle görülmesi nedeniyle hastalığın atlanmasının çok mümkün olmadığını, yüzde 10 gibi küçük bir hasta grubunda hastalığın belirtilerinin çok görülmediğini anlatan Ergönül, “Yapılan araştırmalar ve yayınlar, ülkemizde bu tür hastaların sayısının 20-30 kadar olduğunu ortaya koymuş” dedi.

Yurttaşlar dikkatli olsun

Hastalığın daha çok ABD’nin doğusu, Orta Avrupa gibi nemli ve ormanlık yerlerde daha sık görüldüğünü kaydeden Ergönül, özetle şunları kaydetti: “Lyme hastalığına yol açan kenelerin varlığı ülkemizde çok az. Ancak ülkemizde ve de dünyada, ne yazık ki nedeni bulunamayan veya çok çaresiz hastalıklar lyme hastalığı ile bağdaştırılıyor. Bundan yararlanmak isteyenler birtakım kötü niyetli insanlar, hatta hekimler var. Örneğin kişiye MS tanısı konuluyor. Biri de kalkıp “bak aslında bu lyme hastalığı, antibiyotikle tedavi olabilirsin” diyor. İkna edince gidip bazı testler yapılıyor ve o kişi fazladan 2-3 yıla varan antibiyotik tedavisi alıyor. Geçenlerde bana bir hasta geldi. ABD’ye bu tür bir tedaviye dünya para ödeyerek gitmiş ve bir sonuç da alamamış. Lyme tanısı Western blott testiyle yapılıyor. Bu testte beş bandın da pozitif olması gerek. Bir bandın pozitif olması lyme olduğunuz anlamına gelmez. Lyme hastalığı tedavi edilmezse kalp, nörolojik gibi bazı hastalıklara yol açabilir. Ama her sinir hastalığı olan kişinin lyme ile ilişkilendirilmesi mümkün değil. Neredeyse her MS hastası lyme ile ilişkilendiriliyor. İddia edildiği gibi antibiyotik sonrası iyileşen böyle hastalar bugüne kadar görülmemiştir. ABD ve Avrupa İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Dernekleri bu konularda raporlar yayınladı. Biz de KLİMİK Derneği olarak önümüzdeki günlerde raporumuzu bitirecek ve bakanlığımıza sunacağız. Hastalarımız dünyada ve ülkemizde bu işten sorumlu, uzmanlık eğitimi olan, halen aktif çalışan uzmanları ve ilgili dernekleri dinlesinler, yayınlarını okusunlar. Vatandaşlarımız kandırılmasın, umut tacirliği yapılmasın"

Kaynak: 

4 Ocak 2018 Perşembe

28. International Symposium on ALS/MND

Sempozyumda sunulan bildirilerin çeşitliliği nedeniyle bunları 'tezgahtan hastaya' zaman çizelgesini takip eden beş ana temaya sınıfladık; biyomedikal araştırma, teşhis ve prognoz, ALS'nin nedenleri, klinik çalışmalar ve tedaviler, refah ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi. Bu temaların her biri hakkında daha fazla bilgiyi Symposium LIVE web sayfalarımızda okuyabilirsiniz.

Makalede, konuşmacıların yanında kodlar göreceksiniz (örn. C1) - bunlar  Bildiri özetleri kitapcığında okuyabileceğiniz konuşmanın özetine karşılık gelir.

Ortak Açılış Oturumu'nda, Jeffrey Rosenfeld (C1) , ALS / MND'yi tanımlama ve çalışma biçimimizde dramatik bir değişikliğin gerekliliğini tartıştı. Özellikle, başarılı bir tedavi denemesinin geliştirilmesi için, heterojenitesi, yani sebeplere, genetik tutuluma veya hastalık ilerlemesine dayanan farklı şekillere bağlı olarak ALS / MND'yi nasıl ayırdığımız üzerine yeni yaklaşımlar gerekmektedir.

ALS_MND_Symposium_Morning_49
Prof Jeffrey Rosenfeld, 28. ALS / MND Uluslararası Sempozyumunu, Boston

Bağımsızlık ve Yaşam kalitesi
Bağımsızlık ve yaşam kalitesi hepimiz için önemlidir ancak iletişim ve fiziksel yetenek güçleştiğinde, ALS'de olduğu gibi, etkilenenlere yardım etmek için ne yapılabilir?

Empati ve dürüstlük birçok klinisyenin duygusal konularla (yaşam sonu bakımı gibi) karşı karşıya kalırken üstesinden gelmesi gereken bir konudur ve hastaların refahı için hayati önemdedir. James Tulsky (C7) , klinisyenlerin 'REMAP' tekniğini kullanarak iletişim becerilerini geliştirebileceğini önermektedir. Yaşam kalitesi, mutlaka uzun ömürlü olmayıp karmaşık bir multifaktöryel konsepttir. Portekiz'deki küçük bir hasta grubunda, Susana Pinto (C8) tanıdan önce konuşma veya yutma zorluklarından ziyade fiziksel zorluklarla karşılaştığında, hastaların yaşam kalitesinde daha düşük bir algılama eğiliminde olduklarını keşfettiler. Bu aynı zamanda kadınlarda daha yaygın. Bulguları, bağımsız işlevin hastalığın erken evrelerinde yaşam kalitesiyle daha fazla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.

Dorothée Lulé (C9) tarafından Polonya'da yapılan küçük bir çalışma, Locked-in (kilitli sendromlu)  hastalara baktı ve bu sonraki aşamada refahın hastaların fiziksel fonksiyonlarıyla ilişkili olmadığını buldu. Sorgulandığında, kilitli sendromlu hastalar, çoğunlukla tatmin edici bir yaşam kalitesine sahip olduklarını, ötanazi veya yardımlı intihar  tercih etmeyeceklerini ve geriye bakıldığında yine aynı müdahaleleri seçeceklerini bildirdiler. İlginçtir ki, bakıcılar, depresifliği fazla tahmin etmiş ve bakımlarındaki kişilerin yaşam kalitesini hafife almıştır.
Geraldine Foley (C10) bakım ile ilgili karar verme sürecinde bakıcıların ve ailenin katılımını incelemek üzere 2007 ile 2017 arasında literatür hakkında sistematik bir gözden geçirme gerçekleştirdi. Geniş aile, doğrudan veya dolaylı katılım yoluyla müdahaleler gibi kararlarda etkili olabilir. Bu öncelikle koruyucu içgüdüleri nedeniyle ve yakınlarınızın sıkıntısını en aza indirmek istiyor. MEB'li insanlar ve bakıcılar karar vermede birlikte çalışıyor ancak daha geniş aileler tarafından yönlendiriliyor. Bunu anlamak ve profesyonellerin daha geniş ailenin karar verme sürecine daha iyi dahil olmasını sağlamak için daha fazla çalışma gerekmektedir. Karar vermede kognitif engelli ALS'li kişilerin dahil edilmesi de göz önüne alınmalıdır.

İyi empati becerileri, teşhis öncesi sağlık statüsünün değerlendirilmesi, iyi sosyal destek ve ALS hastalarının / aile dinamiğinin karar alma sürecini nasıl etkileyebileceğinin farkında olan herkes, ALS'li insanlara ve ailelerine özerklik ve yaşam kalitesi kazandırmada iyileştirme alanlarıdır .

Teknoloji ve ALS
Teknoloji tüm hayatımızda büyük bir rol oynamaktadır. Bir oturumda, tele-sağlık kullanarak teknolojinin hastaların bakımını nasıl geliştirebileceği araştırıldı; bireyler ve klinisyenler arasında bir durumun teşhisi ve yönetiminde yardımcı olmak ve klinik ziyaretlerin sıklığını azaltmak için uzaktan veri alışverişi -  değişim yaratabilir

Bir multidisipliner kliniğe yakınlık, hasta bakımı üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir. Amerika'daki türünün ilk çalışmasında Kevin Horton (C60), yakın hastaların çoklu disiplinli bir kliniğe nasıl yerleştiğini değerlendirdi. Neredeyse yarısı bir kliniğin 50 milinden daha fazla yaşamış ve çeyrekte 100 mil uzakta yaşıyordu. Öneriler uydu kliniklerine, teletıpa ve kırsal nörologlara yönelik eğitimlere bakmaktı (bununla birlikte internet erişimi olmayabilir).

Beyin-bilgisayar arabirimleri bir zamanlar bilimkurgu filmleri olabilir ancak bu teknoloji, bir gün, ALS'li insanlar iletişim kurma yeteneklerini asla kaybetmeyeceklerdir. Sınırlı hareketi olan insanlar düşünceleri çıktı haline getirebilecek ve onlar için yardımcı teknoloji üretebilecek.

Solunum Değerlendirmesi ve Yönetimi
Solunum değişiklikleri, solunumu kontrol eden kasların zayıflamasından dolayı ciddi komplikasyonlara yol açan belirtilerden biridir. Bunlar düzgün çalışamayacağı için akciğer kapasitesi zamanla azalır. Bu alandaki araştırmalar şimdi solunum skorlarının zaman içindeki ilerlemesine dayanılarak sağkalımı öngörmeye odaklanmaktadır.

ALS'de yavaş (SVC) ve zorlanmış (FVC) hayati kapasiteler en sık kullanılan pulmoner fonksiyon testleri olup, ancak sağkalımı güvenilir şekilde tahmin edebilecek olup olmadıkları bilinmemektedir. Susana Pinto (C40) , ALS'li insanlarda sağkalımı öngörürken her iki önlemi de karşılaştırmış ve FVC ve SVC'nin sağkalımı öngörmede birbiriyle kuvvetli şekilde ilişkili ve değiştirilebilir olduğu sonucuna varmıştır. Bu sadece hastalığın izlenmesi ve tedavisi üzerine tartışmalar için değil, aynı zamanda klinik araştırmalarda potansiyel ilaç etkinliğinin ve duyarlılığının değerlendirilmesine de yardımcı olabilir. Gelecekte SVC kullanımına yönelik bir eğilim gözlemlenebilir.

Nimish Thakore (C41) , ALS Fonksiyonel Derecelendirme Ölçeğinin (ALSFRS-R) solunum alt skorunun ALS'de erken solunum fonksiyon bozukluğunun bir işareti olarak güvenilir olmadığını gözlemleyen 1.874 hasta içeren bir çalışmada rapor etti. Daha detaylı bir değerlendirme gereklidir ve tavsiye, NIV'in kullanımı üzerine  12. Soruyu (Q12'yi)  ortadan kaldırmaktır, çünkü hasta tercihi özneltir.
Bir Öksürük Yardım Cihazı, akciğerlerden salgıları gideren ve hastaların öksürüğe yardımcı olan, emiş için güvenli, invaziv olmayan bir alternatiftir. Jon Nilsestuen (C42) , öksürük  yardımcı cihazı (CA) için akış ve basınç grafiklerinin bir bakım standardı haline gelmesini önerdi. Grafikler, CA'daki ayarların kişisel ihtiyaçlara göre uyarlanmasına yardımcı olur. Bundan önce, CA ayarlarının büyük çoğunluğunun etkinliği değerlendirmek için objektif yöntemler olmaksızın yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım, öksürük işlemi sırasında duraklamaya girmeden daha yumuşak bir sürekli proses sağlar. Pik öksürük akışını önemli ölçüde geliştirerek, salgıları temizlemek için cihazın yararını en üst düzeye çıkarır.
Rachel McConnell (C43) , hem mekanik hem de mekanik olmayan CA tekniklerinin rahatlıkla kullanılabileceğini bildirdi; çok daha erken bir müdahale yapılmalıdır. Bununla birlikte, profesyoneller, uygun literatürü varsa hastalar için bunu reçete etme konusunda kendinden emin olurlardı. Hasta ve bakıcıların deneyimleri daha fazla çalışma ve değerlendirme gerektirir.

Neler öğrendik?
§  ALS / MND'nin farklı biçimlere ayrılma şekli konusunda daha fazla düşünülmesi gerekir; böylece daha başarılı tedaviler geliştirilebilir.
§  Daha iyi bir hasta deneyimi sağlamak için bazı klinisyenler daha empatik ve dürüst olmalı.
§  Yaşam kalitesi, hastalığın evresine göre farklı algılanır ve hastalık yönetimi stratejileri kararlaştırıldığında dikkate alınması gerekir.
§  Hem hasta hem de bakıcılar ve hatta daha geniş aile karar verme sürecine dahil olmalı.
§  Teknoloji, ALS ile yaşayan insanların desteklenmesinde artan bir rol oynamaktadır; bu da iletişim kurma yeteneklerini tamamen kaybetmemiştir.
§  Solunum yardımına ve ihtiyacın değerlendirilmesine yönelik yeni yaklaşımlar tartışılmıştır. Uzmanlar, daha önce müdahale etmeyi kabul etmekten mutluluk duyuyorlar ancak hastaların iletişim ve desteğinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
§  HeadUp yaka denendi ve 2018 yılında satın alınacak.



1 Ocak 2018 Pazartesi

Kanıtlanmamış Kök Hücre "Tedavileri" Düzenleyicilerin Dikkatini Çekiyor...

Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları Derneği (ISSCR) geçtiğimiz ay kendi web sitesinden kanıtlanmamış tedavilere ilişkin kısa bir açıklama yaptı. Biz de bunu Kök Hücre E-Bülteni okurları için özetledik. Bunu yaparken açıklama metninde yer almayan ancak ülkemizde de benzer durumun söz konusu olduğu gerçeğinden yola çıkarak bazı eklentiler yaptık.

Bilimsel ve klinik toplulukların bir parçası olarak çoğumuz, küresel çapta faaliyet gösteren klinikler tarafından yürütülen kanıtlanmamış kök hücre "tedavilerinin” doğrudan hastalara pazarlanması konusunu dikkatle izlemekteyiz. Hatta bu konuda ISSCR çok kez sözlü ve yazılı bildiriler yayınladı. Tedaviye dirençli hastalıklarla boğuşan hastalar kanıtlanmamış "tedaviler" de çarelerine umut arayarak kliniklere binlerce dolar ödemekteler. Üstelik bu hastalar, reklamı yapılan ürünlerin söylendiğinin tersine kanıtlanmadığının, çalışıp çalışmadığını gösteren bilimsel testlerden geçirilmediğinin veya muhtemelen riskli olduklarının farkında bile değiller. Bu durum hâlâ büyük bir risk taşıyan ve hatta ölümle sonuçlanabilen otolog kullanımları da içermekte. Hastaları bilinçsizce risk altına alırken yanlış ümit vermek hastaya karşı sorumsuzca davranmak anlamına gelir ve aynı zamanda tıbbi ve etik standartlara aykırıdır. Fakat hâlâ dünyada binlerce klinik bu şekilde çalışmaktadır.

Yeni Yönetmelik ve Yasa Çıkarma Çabaları ISSCR gibi gruplar da dahil olmak üzere bilim insanları ve klinisyenlerin küresel çabaları sayesinde, riskli kök hücre tedavilerini satan klinikleri kısıtlamak için düzenleyici ve yasal çabaların hayata geçirildiğine ilişkin işaretler görüyoruz. Aynı zamanda bu tür çabalar sayesinde reklamı yapılan kök hücre ürünlerinin güvenli ve kanıtlanmış olduğuna dair net bilgiler hastalara verilmekte. Bir düzenlemeye bağlı olmadan çalışan ve hastalara yanıltıcı umut veren eden kliniklerin bir bir saptanmış durumda olması beklenmekte.

A.B.D.'de Durum

Son dönemde ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) iki klinik için yaptırım önergesi ilan etti; California, San Diego'daki StemImmune Inc. tarafından onaylanmamış ürünlerin üretimini durdurdu ve Florida, Sunrise'daki ABD Kök Hücre Kliniğine bir mektup yazdı. Her ikisi de hastaları risk altına sokan "onaylanmamış ve potansiyel olarak tehlikeli" kök hücre müdahaleleri yapıyordu. Duyurudaki FDA görevlisi, ajansın "rejeneratif hücre tedavileri adı altında güvensiz ya da kanıtlanmamış kür tedavileri pazarlayanlara karşı sert bir duruş sergileyeceğini" belirtti. FDA çabasının bir parçası olarak ajans ayrıca gözetim gerektiren kök hücre tedavilerini daha net tanımlamak ve yasal ve düzenleyici yönergelere uymayan klinikleri daha etkili bir şekilde tanımlamak amacıyla yeni düzenleyici ve uygulama önlemlerinin yeni bir sürümünün çıkacağını açıkladı. Bu da dünyadaki diğer yargı kurumlarının genellikle düzenleyici çerçeve ve uygulama hakkında FDA’yı rehber olarak gördüğü düşünüldüğünde büyük bir adımdır.

Diğer Ülkelerdeki Durum

Avustralya'da hükümet daha önce yönetmeliklerin dışında kalan otolog kök hücre uygulamalarının kullanımıyla ilgili düzenlemeleri değiştireceğini açıkladı. Otolog insan hücre ve doku ürünleri elde edildiği hastaya tekrar uygulanan ürünlerdir. Bu ürünlerin hastalar için riskli olması nedeniyle hükümet bu ürünleri düzenlemeye sokacağını bildirdi. Kanada da benzer şekilde çoğu otolog olan kanıtlanmamış kök hücre uygulamalarını satan özel klinikleri gözden geçireceğini duyurdu. Ajans, kliniklerin Kanada'daki Yiyecek ve İlaç Yasası'na uygun çalışıldığını doğrulamak istiyor. Hindistan, kök hücrelerin kanıtlanmamış kullanımlarına karşı durabilmek için Kök Hücre Araştırmaları Ulusal Kılavuzunu yayımladı. Bu kılavuza göre "onaylanmış bir klinik araştırmanın dışında kalan tüm kök hücre uygulamalarının hastalarda kullanımının etik olmadığı ve bu uygulamaların hatalı tedavi olarak kabul edileceği" belirtiliyor. Hint Sağlık Araştırma Kurumu ve Biyoteknoloji Bölümü ile birlikte, Tıbbi Araştırma Bölümü tarafından yazılmış olan rehberlere göre "kök hücreler hâlâ bakım standartlarının bir parçası değildir; dolayısıyla etkililik kanıtlanıncaya kadar terapi için herhangi bir rehber bulunmamaktadır.


Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü altında görev yapan S.B. Organ, Doku Nakli ve Diyaliz Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından 2017 yılının Haziran ayında “Doku ve Hücrelerin Kullanıldığı Klinik Araştırma Ve Klinik Denemeler Rehberi” yayınlandı. Bu sayede klinik denemelere ilişkin başvurular bundan böyle daha net sınırlarla çizilmekte; bu da hastaları ve başvuru yapan hekimleri bir nebze koruma altına almakta. Bu rehbere ilişkin ayrıntılı haberi KHB’nin 24. sayısına ele alacağız. Kök Hücre Ürünlerinin Güvenilir Olmasının Sağlanması Tedavi edici potansiyeli olan girişimler laboratuvarda geliştirildiğinde ve daha sonra tıbbi kullanıma yönelik ürünler haline getirildiğinde, güvenli ve etkili olmasını sağlamak için sağlam, bağımsız inceleme testlerinin yapılmasını gerektirir. ISSCR'nin yayınladığı Kök Hücre Araştırma ve Kliniğe Uyarlama Kılavuzu (Bkz. KHB Sayı: 20, 21, ve 22), ilaçların hastaların kullanımı için onaylanmadan önce klinik araştırmalardan elde edilen bilimsel kanıtlara olan kritik gereksinimi vurgulayan bu süreç için tavsiyeler sunar. Hasta sağlığının en üst düzeyde olduğu fikrine olan bağlılığı ile ISSCR, düzenleyici kurumların ve yasa yapıcıların kök hücre tedavilerinin satılması ve kullanılması ile ilgili uygun düzenleme, gözetim ve şeffaflığın sağlanmasına yardımcı olmak için dikkatli olmasını savunmaktadır.