Yasal Uyarı

Bu site, ALS hastalığı ile ilgili haber ve bilgilendirme sitesidir. Tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavi yerine geçmez. Tıbbi bir durumla ilgili sorularınız için her zaman doktorunuzla görüşün. Dr. Alper Kaya

23 Şubat 2021 Salı

Hande Özdinler ve arkadaşlarından yeni bir çalışma (preklinik)

Mitokondri ve ER stabilitesinin iyileştirilmesi, SOD1 toksisitesi ve TDP-43 patolojisine bağlı olarak ortaya çıkan üst motor nöron dejenerasyonunu ortadan kaldırmaya yardımcı olur.

Mitokondri ve ER stabilitesinin iyileştirilmesi, mSODI toksisitesi ve TDP-43 patolojisine bağlı olarak ortaya çıkan üst motor nöron dejenerasyonunu ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Günümüzde ilaç keşif çabaları, hastalığa neden olan hücresel mekanizmaları tersine çevirmeye ve seçici ve ilerleyen dejenerasyon gösteren nöronların sağlığını iyileştirmeye odaklanmıştır. Bununla birlikte, özellikle UMN'lerin hastalıklarını anlamak için hala çok sayıda zorluk mevcuttur. Örneğin, nöronal savunmasızlığın altında yatan nedenler iyi tanımlanmamıştır ve UMN'lerin bileşik tedavisine hücresel tepkilerini değerlendiren hiçbir klinik öncesi deney yapılmamıştır. Motor nöron hastalıkları için klinik denemelerde bulunan bileşiklerin hiçbiri, hastalıklı UMN'ler üzerinde hiç test edilmemiştir. Burada ilk olarak, mitokondriyal kusurların ve ER ile ilgili problemlerin hem ALS hastalarının UMN'lerinde hem de mSOD1 toksisitesi ve TDP-43 patolojisi olan hastaları taklit etmek için geliştirilen fare modellerinin UMN'lerinde gözlemlendiğini bulduk. Hücresel düzeyde çeviri vardır ve UMN'ler farklı türlerde olsalar bile, UMN savunmasızlığının altında yatan nedenler aynıdır. Mitokondriyal kusurlar ve ER ile ilgili sorunlar bu nedenle müdahale için bir hedef sunar. Daha önce hücre dizilerindeki mSOD1 agregatlarını azaltmak için karakterize edilen bir bileşik ve uygun farmakokinetik özelliklerle kan beyin bariyerini geçen bir bileşik olan NU-9'un, hem mitokondri hem de ER'nin yapısını ve bütünlüğünü iyileştirme konusunda benzersiz bir yeteneğe sahip olduğunu bulduk. Bu benzersiz yetenek, dejenere olan UMN'lerin sito-mimari bütünlüğünü geliştirmeye ve en önemlisi, mSOD1 toksisitesi ve TDP-43 patolojisinin bir sonucu olarak hastalanan UMN'lerin progresif dejenerasyonunu durdurmaya neden olur. Bulgularımız, hastalıklı UMN'lerin sağlığını iyileştiren ilk bileşiğin tanımlanmasına işaret ediyor ve gelecekteki mekanizma odaklı ve hücre tabanlı ilaç keşif çalışmalarının temelini oluşturuyor.

Bu çalışmanın sonuçları ne anlama geliyor? 

Laboratuvar ortamında, fareler üzerinde yapılan bu çalışmada NU-9  adlı kimyasal maddenin yapay olarak ALS hastalığı oluşturulmuş farelerde üst motor nöronlarda hastalığa neden olan Sod1 ve tdp43  kümelenmelerini azalttığı bildirilmiş. Bu verilere dayanarak insanlarda aynı etkiyi oluşturup oluşturmayacağını anlamak için Faz1 klinik çalışma başlatılabilir. 

ER: Endoplazmik retikulum

UMN: Üst Motor Nöron 

https://onlinelibrary.wiley.com/doi/epdf/10.1002/ctm2.336


20 Şubat 2021 Cumartesi

NAZOGASTRİK TÜP


Nazogastrik tüp uygulaması sık kullanılan bir uygulamadır ve plastik veya silikon bir kateterin burun deliğinden sokulup yutak ve özefagustan (yemek borusu)  geçirilerek mide içerisine yerleştirmesi işlemidir.

Nazogastrik entübasyon hemşire, ebe ve hekimin sorumluluğunda olan bir uygulamadır. Hem tanı hem tedavi amaçlı yerleştirilen nazogastrik tüpler genellikle drenaj, ilaç uygulama ve beslenme amaçlı uygulanır. Birçok nazogastrik tüp sorunsuz bir şekilde yerleştirilse de entübasyon sırasında en korkulan komplikasyon tüpün trakea–bronşial ağaca yerleşmesidir ve hayati tehlikesi vardır. Hemşireler nazogastrik tüpün güvenli bir şekilde yerleştirilmesi ve tüpü olan hastanın bakımını sağlamak durumundadırlar.

Nazogastrik Tüpün Tarihçesi

Nazogastrik tüpler insanlarda ilk kez beslenme amacıyla kullanılmıştır. Nazogastrik tüpün gastrointestinal yola ilk uygulanması 17. yüzyılda anatomi ve cerrahi profesörü olan Aquapendente tarafından gümüş tüple hastanın beslenmesi için gerçekleştirilmiştir. Gümüş tüple beslemenin spesifik kullanımına ilişkin detaylar bulunmamakla birlikte 1790’da John Hunter bir hastayı yılan balığı derisinden yapılmış, delikli esnek bir tüpü midenin içine yerleştirerek başarıyla beslemiştir. 1884’te Kussmaul tarafından nazogastrik tüp ilk kez dekompresyon için kullanılmıştır. 1921’de Levin gastrik beslenme için esnek ve lastikten yapılmış bugünde kullanılan tek lümenli tüpü geliştirmiştir. Ancak tüpün üretildiği plastik maddenin, yol açtığı problemleri gidermek için tüp önce polietilen, sonra poliviniyl ve silikon en sonda poliüretandan üretilmiştir. 1930’larda Australya’da ve İngiltere’de modern hemşirelik eğitiminde bu konuya yer verilmiş ve nazogastrik tüp 1930’lardan bugüne hızla gelişerek uygulanmaya devam etmiştir.

Nazogastrik Tüp Seçimi

Nazogastrik tüpler küçük çaplı ve büyük çaplı olmak üzere iki çeşittirler. Küçük çaplı tüpler 12 Fr (French gauge)’den küçük olanlar, 12 Fr’nin üzerinde olanlar ise büyük çaplı tüplerdir. Büyük çaplı tüpler genellikle dekompresyon, ilaç uygulama, enteral beslenme, gastrik lavaj ve tanı işlemleri için kullanılırken, küçük çaplı olanlar genellikle enteral beslenme için kullanılmaktadır

Günümüzde NGT’ler polyvinylchloride (PVC) ya da poliüretandan üretilmektedir. Polyvinylchlorid’ten üretilen tüpler genellikle yedi günden daha az sürecek kısa süreli beslenmeler için uygundur. Polyvinylchlorid’ten üretilen tüpler on günden fazla hastada kalırsa, hastada nasal ya da özefajial erozyon gelişebilir çünkü tüpün plastik yapısı mide asidiyle uzun süre temas ettiğinde çözünür, gitgide esnekliğini yitirir, kırılır ya da parçalanabilir. Bunun için PVC tüpleri sık sık değiştirmek gerekir.

Poliüretan tüpler özellikle enteral beslenme için daha uygundur. Bu tüpler nonreaktif bir madde olan, yumuşak ve esnek kalabilen poliüretandan üretilmiştir. Poliüretan tüpler hastada 2 ila 6 hafta arasında kalabilir. Tüpler uzun periyodlarda kullanıldığında hastalarda özofageal ve gastrik erozyonlara sebep olabilirler. Nazogastrik tüpün ölçüsünü ve tipini belirlemede temel prensip amaca en uygun, burun mukozasında daha az travmaya neden olacak en küçük çaplı ve uygun tipte tüpü seçmektir.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/195985

 

6 Şubat 2021 Cumartesi

PÜF NOKTASI: Solunum problemi yaşıyor olabilirsiniz

PÜF NOKTASI

Bazen geceleri nefes alma problemi yaşıyor musunuz? Uykuya dalmak zorlaşıyor mu? Gece uyanıyor musunuz? Renkli, canlıymış gibi rüyalar görüyor musunuz? İçinizde sürekli bir sıkıntı varmış gibi oluyor mu? Gündüzleri hep uyumak istiyor musunuz?

Solunum problemi yaşıyor olabilirsiniz.

ALS hastalığı istemli kaslarda ilerleyici güçsüzlük ile kendini gösterir. Solunum sistemi iki merkezden kontrol edilir. Spontan (Otomatik) solunum ve istemli solunum. Örneğin derin nefes almak, nefesini tutmak, kuvvetli üflemek, balon şişirmek istemli hareketlerdir. Solunumun mekanik yükü Diyafram kasları tarafından karşılanmaktadır. Diyafram kasları, göğüs ile karın boşluğunu ayıran geniş bir kas grubudur. Bu kasları uyaran sinir hücreleri, bulber bölgededir. Bulber tutulumlu ALS hastalığında solunum güçlüğü erken dönemde başlayabilir.

ALS hastalığında solunum kasları zayıfladığında Oksijen (O2) ve Karbondioksit (Co2) değişimi için gerekli olan basınç sağlanamaz. Kanda biriken karbondioksit, akciğerlerden atılamaz.  Normalde nefes alma işlemini kanda biriken karbondioksit tetkikler. Co2 yüksekliği, derin nefes alma ve daha sık nefes almaya neden olur. ALS hastalığında incelmiş (atrofi olmuş) diyafram kasları yeterli solunum basıncı sağlayabilmek için daha fazla oksijen tüketir. Bu durumda kaslarda laktik asit artışı olur. Yeterli oksijen sağlanmadığı için yorulma başlar. Bu kısır döngü, nefes darlığı, hava açlığı, uyku sorunu, gündüzleri uyuklama, başağrısı ve iç sıkıntısı (anksiyete) neden olur. Bu durumdaki hastalar acil servise başvururlar. Acil servise gelmiş bir nefes darlığı yaşayan hastaya hemen oksijen verilir. Burundan oksijen kanülü veya maske ile oksijen verilir. Normalde solunum kasları sağlam hastalarda Oksijen vermek hastayı rahatlatır. Oysa ALS gibi nöromüsküler hastalıklarda Oksijen vermek hastayı kısa bir süre rahatlatsa da yeterli solunum basıncı sağlayamayan diyafram kasları bir süre sonra co2 atamaz, biriken co2 nefes alma ihtiyacı yaratır, Oksijen verilse de co2 değişimi yapılamaz ve eve dönen hasta yine solunum sıkıntısı yaşar.

Burada asıl sorun, gerekli olan solunum basıncının sağlanamamasıdır.

Yapılacak şey, ortam havasını basınçla akciğere gönderecek bir yöntem kullanmaktır. Bunun için Bipap iki seviyeli Pozitif havayolu basıncı (Bilevel Pozitif airway pressure) Cihazı kullanmaktır. Acil durumda cihaz bulunmadığı durumda ambu balonu kullanılır. Bu işleme Non-invaziv mekanik Ventilasyon denir. Bu tür solunum desteği maske ile kullanılabilir. Ancak maske kullanmanın da uzun sürede yan etkileri ortaya çıkabilir. Örneğin yutma güçlüğü olan hastalarda maske ile basınçlı hava vermek risklidir çünkü ağızda biriken tükrük salya vs. solunum yoluna kaçabilir.

Maske ile solunum cihazı desteği günde 24 saat gerekiyor ve yutma güçlüğü mevcut ise trakeostomi sonrasında trakeostomi kanülü yoluyla solunum desteği vermek gerekiyor.

ALS hastalarında solunum problemi başladığında “pulse oksimetre” cihazı alın, parmaktan oksijen satürasyonu takibi yapın. ALS de solunum problemi başladığında Oksijen vermek işe yaramıyor. Bu durumu yaşayanlarda önceleri Bipap tipi solunum cihazı maske ile kullanılıyor. Heyet raporu ile Sgk ödemesi var. Fakat Göğüs uzmanı görmeli. Acil durumlar için ambu bulundurun nasıl kullanılıyor öğrenin. Örneğin https://youtu.be/-bfJgYR2d2I