Yasal Uyarı

Bu site, ALS hastalığı ile ilgili haber ve bilgilendirme sitesidir. Tıbbi tavsiye, teşhis veya tedavi yerine geçmez. Tıbbi bir durumla ilgili sorularınız için her zaman doktorunuzla görüşün. Dr. Alper Kaya

29 Şubat 2020 Cumartesi

Nadir hastalıklar günü

Nadir hastalık nedir?

“Nadir hastalıklar,” genel nüfusa kıyasla az sayıda insanda görülen hastalıklar ve bu hastalıkların nadir olarak görülmesiyle ilgili olarak ortaya çıkan belirli sorunlardır. Avrupa’da, 2000’de 1 kişide görülen hastalıklar nadir kabul edilmektedir. Bir hastalık bir bölgede nadir görülürken başka bir bölgede sık görülebilir. Örneğin, genetik kökenli bir anemi olan talasemi Kuzey Avrupa’da nadir iken Akdeniz bölgesinde yaygındır. “Periyodik hastalık,” Fransa’da nadir iken Ermenistan’da yaygındır. Farklı çeşitlerinin nadir görüldüğü birçok yaygın hastalık da mevcuttur.

Kaç tane nadir hastalık vardır?
Bilinen binlerce nadir hastalık bulunmaktadır. Bugüne dek, altı ila yedi bin nadir hastalık keşfedilmiş ve bu hastalıklar tıp literatüründe düzenli olarak tanımlanmaktadır. Nadir hastalıkların sayısı aynı zamanda hastalığı oluşturan faktörlerin tanımının kesinliğine de bağlıdır. Tıp alanında şimdiye kadar ‘hastalık’ tanımı, bireyin sağlık durumundaki benzersiz bir semptom paterni olarak ortaya çıkan ve bir tek tedavisi olan değişiklik olarak yapılmıştır. Paternin benzersiz olup olmadığı ise tamamen analizimizin kesinliğine dayanmaktadır. Bu karmaşıklık, Orphanet’in çeşitli sınıflandırmalarında yansıtılmıştır.


Nadir hastalıkların kökenleri ve özellikleri nelerdir?

Hemen hemen tüm genetik hastalıklar nadir hastalıklardır; ancak her nadir hastalık genetik hastalık değildir. Örneğin çok nadir bulaşıcı hastalıklar ve bunların yanı sıra otoimmün hastalıklar ve nadir görülen kanserler bulunmaktadır. Günümüzde, birçok nadir hastalığın sebebi bilinmemektedir.
Nadir hastalıklar, ciddi, çoğunlukla kronik ve ilerleyici hastalıklardır. Proksimal spinal müsküler atrofi, nörofibromatoz, cam kemik hastalığı, kondrodisplazi veya Rett sendromunda olduğu gibi birçok nadir hastalıkta, belirtiler doğumda veya çocukluk döneminde gözlenebilmektedir. Ancak, nadir hastalıkların %50’den fazlası (örneğin Huntingon hastalığı, Crohn hastalığı, Charcot-Marie-Tooth hastalığı, amiyotrofik lateral skleroz, Kaposi sarkomu veya tiroid kanseri) erişkinlik döneminde ortaya çıkmaktadır.

Bu hastalıkların nadir görülmesinin tıbbi ve sosyal sonuçları nelerdir?

Nadir hastalıklar alanında tıbbi ve bilimsel bilgi eksikliği vardır. Doktorlar, araştırıcılar ve politik makamlar uzun bir süredir nadir hastalıklardan habersizlerdi ve kısa bir süre öncesine kadar bu alanla ilgili konularda yapılmış gerçek bir araştırma veya kamu sağlığı politikası bulunmamaktaydı. Çoğu nadir hastalık için hastalığı tamamen iyileştiren bir tedavi bulunmamaktadır; ancak uygun tedavi ve tıbbi bakım hastaların hayat kalitesini artırabilir ve beklenen yaşam sürelerini uzatabilir. Bazı hastalıklar konusundaki çarpıcı ilerlemeler, mücadeleyi bırakmayıp araştırma ve sosyal dayanışma alanlarında çaba sarf etmeye devam etmemiz gerektiğini göstermektedir.

Bu tür hastalıklardan etkilenenlerin tümü; teşhis sürecinin yanında ilgili bilgi ve kalifiye uzmanlara yönlendirilme konusunda benzer zorluklarla karşılaşmaktadır. Kaliteli sağlık bakımına erişim, genel sosyal ve tıbbi destek, hastaneler arasında etkili iletişim ve genel uygulamalar ve bunların yanı sıra yanı sıra profesyonel ve sosyal entegrasyon ile bağımsızlık konusunda eşit düzeyde spesifik sorunlar ortaya çıkmıştır.

Nadir hastalıklardan etkilenen hastalar, aynı zamanda psikolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan daha zayıf durumdadır. Uygun politikalarla bu zorlukların üstesinden gelinebilir. Yeterli düzeyde bilimsel ve tıbbi bilginin mevcut olmamasından dolayı birçok hastaya teşhis konamamaktadır. Bu hastaların hastalıkları tanımlanmamıştır. Bunlar, uygun desteği almada konusunda en çok güçlük yaşayan kişilerdir.

Nadir hastalığın teşhis ve tedavisinde ne gibi bir ilerleme öngörülüyor?

Bilim, tüm nadir hastalıklar için bazı yanıtlar sağlayabilir. Günümüzde biyolojik örneklerin testi ile yüzlerce nadir hastalığın teşhisi konabilmektedir. Bu hastalıkların bazıları için arşivlerin oluşturulması ile hastalıkların doğal öyküleri hakkında daha fazla bilgi edinilebilmiştir. Araştırıcıların araştırmalarının sonuçlarını paylaşmak ve daha etkili bir ilerleme kaydetmek için ağları kullanma oranı gün geçtikçe artmaktadır. Birçok Avrupa ülkesinde nadir hastalıklar alanında Avrupa politikalarıyla ve ulusal politikalarla sunulan bakış açıları sayesinde yeni umutlar ortaya çıkmaktadır.

Avrupa’da nadir hastalıklar hakkında ne gibi politikalar mevcuttur?

Nadir hastalıklar alanında Avrupa politikası tanımına Avrupa Komisyonu web sitesinden ulaşılabilir:

http://ec.europa.eu/health/rare_diseases/policy/index_en.htm

Avrupa çapındaki ulusal inisiyatiflerin ve Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği tarafından ve komşu ülkeler tarafından konan teşvik tedbirlerinin tanımı, Nadir Hastalıklar Avrupa Uzman Komitesi’nin web sitesinde yer almaktadır:

www.eucerd.eu

Belirli bir hastalık hakkında nereden bilgi alabilirim?
Orphanet, nadir hastalıklar envanteri ve 6000’den fazla bu tür hastalık hakkında bilgi ve aynı zamanda Avrupa’da uzmanlaşmış hizmetler rehberi sunmaktadır.

 http://www.orpha.net/national/TR-TR/index/nadir-hastal%C4%B1klar-hakk%C4%B1nda/

24 Şubat 2020 Pazartesi

Bilimsel metodoloji (yöntem bilim) nedir?

Bilimsel metodoloji ile ilgili görsel sonucu


Bir bilginin (knowledge) bilimsel olabilmesi için nesnel (objective) bilgi olması gerekir. Bunun için de önce tasvir edilmesi (betimleme: description), sonra tarif edilmesi (tanımlama: definition), akabinde ölçülmesi (measurement) ve nihayette tasnif edilmesi (sınıflama: classification) gerekir. Bu şekilde elde edilen bilginin bir “bir işe yarama potansiyeli” olması gerekir ki üzerinde çalışılmaya değsin.

Bu safhalardan geçmeyen bilgiler ve onların temsil ettiği varlıklar özneldir (subjective), dogmatik vasıflıdır ve bilimin tarifi ve metodolojisi dışındadırlar. Bunlar inanç, itikat veya iman konusudur; değiştirilemez, tartışılamaz çünkü aşağıda anlatacağımız şekilde sınanamazlar. Dini, metafizik ve mistik bilgiler bu özelliktedir. Bunların bilime karıştırılması ancak kaos yaratır.

Daha sonra bu bilgiden hareketle bir ön fikir (assumption: zan) üretilir; yani “zannedilir”. Bu ön fikir mevcut bulgular, teoriler (theory: kuram) ve varsayımlarla mukayese edildikten sonra bir varsayım (hypothesis) ortaya atılır. Bu hipotezi test edip geçerli (valid), güvenilir (reliabl) kılabilmek için bir araştırma deseni (design) inşa edilir.

Eğer bu iş için kullanacağımız gereçler (tool) geçerli ve güvenilir değilse, önce bunlar tasarlanıp geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılarak kullanılabilir hâle getirilir. Önceden bu aşamalardan geçmiş araçlar mevcut ise tabii ki kullanılabilir.

Araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini en önemli olarak belirleyen hususlardan bir tanesi de tarafsızlık (non-biasedness) ilkesidir. Hipotezimizi sınamak istememiz, araştırmamızın veya deneyimizin tarafsız olmasını gerektirir.

Bu sebeple de, deseni hazırlarken yanlış pozitif (false positive) veya yanlış negatif (false negative) sonuçlardan bizi koruyacak bütün bulaşıklıklardan (contaminations) arınmış olmalıyızdır. Sonucu bu yönlerde etkileyebilecek bütün harici veya dahili etkileri olabildiğince asgariye düşürmemiz gerekir.

Daha sonra araştırma veya deney yapılır. Sonuçlar dünyaca kabûl görmüş istatistiksel analizlerden geçirilir. Bunu yaparken şuurdışı (bilinçdışı) veya şuurlu tarafgirlikten kaçınmak için konuya kör (blind) bir istatistikçi tarafından da sonuçlar gözden geçirilir.

Yayın aşamasında, sonuçların anlamlılığı (significance), bunun derecesi ve varsayımın haklılık derecesi tartışılır. Çalışmanın kısıtlılıkları (limitations) varsa (yeterince örneklem olmaması, kaçınılmaz bulaşıklıkların muhtemel etkileri vs.) bunlar dürüstçe belirtilir.

Daha sonra bu yazı güvenilir ve hakemli bir dergiye gönderilir. Hakemlerden gelen eleştiriler sebebiyle gerekirse 10–15 kere gözden geçirilir (revision).
Sonunda da yayınlanır. Buna rağmen ciddi eleştiriler gelebilir ve teyit çalışmaları (replication studies) yapılmadıkça 1. dereceden kanıt olarak kabûl edilmez.
Buna kanıta (delile) dayalı bilim (evidence based science) denir.

Yukarıdaki metodoloji (yöntem bilim) ile yapılmamış çalışmalara bilim dünyasında itibar edilmez.

Prof Dr Kerem Doksat



21 Şubat 2020 Cuma

KRONİK OTOİMMÜN DEMYELİNİZAN POLİNÖROPATİLER




Polinöropati nedir?

Polinöropati; omurilikten çıkan çevresel sinirlerin yaygın bir hastalığıdır. Kol ve bacaklarda ilerleyen kuvvetsizlik ve/veya bozulmuş duyu  fonksiyonu ile ortaya çıkan nörolojik bir hastalıktır. Otoimmün demyelinizan polinöropatiler, bağışıklık sistemindeki anormallikler sonucu çevresel sinir liflerinin etrafındaki myelin kılıfının zedelenmesi sonucu görülür. Bu grup hastalıklar edinsel olup uygun tedavi ile tedavi edilebilirler. Bu grupta; Kronik inflamatuvar demyelinizan polinöropati (CIDP), Distal edinsel demyelinizan simetrik nöropati (DADS), Multifokal edinsel demiyelinizan sensori ve motor nöropati yada  Lewis-Sumner sendromu (MADSAM) ve  Multifokal motor nöropati (MMN) yer alır.

CIDP, en sık görülen formudur ve görülme sıklığı 1-8/100.000’dür.  Her yaş ve cinste görülmesine karşın, 40-60  yaşlarında ve erkeklerde daha sıktır. Hastaların yakınmaları,  birkaç ayda gelişen ve ilerleyen yürüme güçlüğü, el ve ayak parmaklarında uyuşma, karıncalanma ve his kaybı, kol ve bacaklarda simetrik kuvvetsizliktir. MADSAM’da duyu kusuru ve kuvvetsizlik asimetriktir. DADS’ta öncelikli yakınma el ve ayaklarda duyu kusuru ve dengesizliktir, kuvvetsizlik geri plandadır. MMN’de ise duyu kaybı olmaksızın asimetrik kuvvetsizlikler görülür.

Nasıl tanı konur?
Nörolojik muayenede hastanın çevresel sinirlerinin etkilendiğini düşündüren kol ve bacaklarda kuvvetsizlik, kaslarda erime ve/veya duyu kaybı ve derin tendon reflekslerinde azalma yada kayıp saptanır. Elektromiyografi (EMG) tetkiki ile, olguların çoğunda sinirlerin ve özellikle sinir myelin kılıfının etkilendiğini gösteren ve edinsel demyelinizan nöropatilere özgü bulgular saptanarak polinöropati tanısı konulabilir. Şüpheli olgularda, tanıyı desteklemek için yapılan lomber ponksiyonda, beyin omurilik sıvısı incelemesi ile CIDP ve MADSAM’lı olguların çoğunda protein artışı saptanır. Sinir biyopsisine nadiren gereksinim duyulur. Serum immünfiksasyon elektroforezi yapılarak birlikte olabilecek malign kan hastalıkları ekarte edilmelidir. MMN tanısını desteklemek için anti-GM1b, DADS tanısını desteklemek için de anti-MAG antikorlarına bakılabilir.

Tedavisi var mıdır? 

Tedavide; IVIg yada kortikosteroidler tek başına veya immünsupresan ilaçlar ile birlikte (en sık azathioprine) kullanılır. Yanıt alınamayan olgularda plazma değişimi ve başka immün sistemi baskılayan ilaçlar kullanılır. MMN’de steroidlerin yararı yoktur, bu nedenle öncelikle IVIg tedavisi yapılır. Fizyoterapi de, kaslardaki erime ve kuvvetsizlikten dolayı  eklemlerde yada kaslarda oluşabilecek anormallikleri önlemek yada gidermek için uygulanır.

Hastalık nasıl seyreder?

Önemli işlev bozukluğu görülmeyen olgular (özellikle DADS’lı grup) tedavisiz takip edilebilirler. Bazı hastalarda tedavilerden sonra tam düzelme olmasına karşın bazılarında hastalık tekrarlayabilir ve tam düzelme görülmeyebilir. Bazı hastalarda ömür boyu ilaç kullanmak gerekebilir.


https://www.noroloji.org.tr/TNDData/Uploads/files/Kronik%20Inflamatuvar%20Demiyelinizan%20N%C3%B6ropati.doc

http://www.itfnoroloji.org/pnp/pnp.htm